17 Mayıs 2016 Salı

Buz ve Ateşin Şarkısı: Taht Oyunları



Taht Oyunları
Yazar: George R. R. Martin
Orjinal ismi: The Game of Thrones 
Türler: Epik fantezi

    "Eğer taht oyunu oynuyorsan ya kazanır ya ölürsün. Hiçbir orta yol yoktur."

YAZAR HAKKINDA FALAN FİLAN

 George Raymond Richard Martin (d. 20 Eylül 1948), ABD'li yazar ve fantezi, korku ve bilim kurgu senaryo yazarı. Kendisi en çok Türkçeye Buz ve Ateşin Şarkısı olarak çevrilen ve daha sonra Game of Thrones adıyla dizisi çekilen A Song of Ice and Fire isimli epik fantezi roman serisinin yazarı olarak bilinir.

BANA KİTAPTAN BAHSET

  Yurt dışında ve ülkemizde çokça popüler Game of Thrones dizisinin uyarlandığı, Buz ve Ateşin Şarkısı serisinin ilk kitabı Taht Oyunları. Olaylar şöyle başlamakta. Kitabımızın ana kahramanı olan, Sansa, Arya, Bran, Robb, Rickon adlarında beş çocuğu ve Jon Kar adında bir piçi bulunan, Tully hanesinden Leydi Catelyn Stark'ın eşi, Kışyarı Lord'u ve Kuzey Muhafızı Lord Eddard Stark (Ned)'ın kız kardeşi Lyanna ile evlenme niyetinde olan, kendisininde yakın dostu,Targaryen Hanesi ile olan Taht Savaşı’nı kazandıktan sonra Yedi Krallığın Kralı olarak taç giymiş ve Demir Taht'a oturmuş olan Kral Robert Baratheon'un; karısı, çocukları ve karısının erkek kardeşleriyle birlikte kuzeye, Kışyarı hanedanına ziyarete gelmesiyle başlar. Geldikten bir süre sonra Kral arkadaşı Ned'e ziyaret nedenini açıklar. Robert bir süre önce ölmüş olan eski Kral Eli Jon Arryn'in yerine, yeni Kral El'ine Ned'i getirmek ister. Bundan emin olamayan Ned o akşam karısı Catelyn'in kız kardeşi aynı zamanda Jon Arryn'in de karısı Lysa'dan Jon'un ölümünün cinayet olduğuna dair gelen mektup ile sebebini öğrenmek üzere Kral El'i olmayı kabul eder. Kral ve kızları ile birlikte Yedi Krallık'a yola çıkarlar. Karısı Catelyn ve oğulları Kışyarıda kalırken piçi Jon Kar ise yanına albino ulu kurdu Hayalet'i alarak amcası Benjen Stark gibi siyahları kuşanarak Sur'a gidip Gece Nöbetçileri'ne katılmak ister. Aynı zamanda ise Kışyarıda, felç kalan Bran Stark'ı öldürtmek için Kraliçenin cüce erkek kardeşi Tyrion Lannister'ın bir adam gönderdiği düşünülür ve Catelyn Stark Tyrion'u esir alır.
  Yedi Krallık'da Ned, Lord Arryn'in ölüm gizemini çözmeye çalışırken Robert'ın avda yara alıp ölümünün gerçekleşmesiyle bir süre sonra kendini taht oyunlarının içerisinde bulur. Kuzey ile Lannister Hanedanlığı arasında savaş başlar. Tüm bunlar olurken sert kış gelmekte Yedi Krallık'ı koruyan Sur'un ardında tekinsiz güçler toplanmaktadır. Kış geliyor.

 BENİM DÜŞÜNCELERİM NELER?

  Ehem ehem. Öncelikle Game of Thrones dizisini hiç izlemedim lakin sosyal medya üzerinden bir kaç karakterini tanıyordum. Şuan seride bulunan kitapları bitirmeden diziye başlamayı düşünmemekteyim.
  Bu 800 sayfalık kitabı, bazı günler hiç okumamakla birlikte yaklaşık iki hafta içerisinde bitirdim. Şimdi kitaba ilk başladığım vakitler biraz canımı sıkmıştı çünkü bir çok hanedanlık ismi ve kişi adları geçiyordu. Takip etmekte veya aklımda tutmakta zorlanıyor karıştırıyordum. Bir süre sık sık arka sayfalardaki açıklamalara dönüp dönüp baktım. Ama sayfalar geçtikçe alışıyorsunuz ve kitap akıcı bir şekilde ilerliyor.
  Kitaptaki şimdilik favori karakterlerim: Jon Kar, Ned Stark, Arya Stark, Targaryen Hanesi'nin yaşayan son üyesi olarak bilinen Khaleesi Daenerys Fırtınadadoğan ve Sör Jorah Mormont.

 Yahu kitap muhteşemdi. Yazarın kurgu o kadar güzeldiki. Diyecek pek bir şeyim yok sadece bu muhteşem hayal gücünden dolayı  George R. R. Martin'i gerçekten tebrik ederim.


İletişim bilgileri;
-Mail: seymanur.usta.123@gmail.com
-Bookstagram: instagram.com/seymaisreading
-Twitter: twitter.com/SeymaBuffay
-İnstagram ve snapchat: @tambirseym
.

17 Mart 2016 Perşembe

Sana Gül Bahçesi Vadetmedim





Sana Gül Bahçesi Vadetmedim
Yazar: Joanne Greenberg
Çevirmen: Nesrin Kasap
Tür: Roman

   “ Sana hiçbir zaman gül bahçesi vadetmedim ben. Hiçbir zaman kusursuz bir adalet vadetmedim… ve hiçbir zaman huzur ya da mutluluk da vadetmedim. Sana ancak bütün bunlarla savaşma özgürlüğüne kavuşmanda yardımcı olabilirim. Sana sunduğum tek gerçeklik savaşım. Ve sağlıklı olmak, gücünün yettiği kadarıyla, bu savaşımı kabul edip etmemekte özgür olmak demektir. Ben yalan şeyleri vadetmem hiç. Kusursuz güllük gülistanlık bir dünya masalı koca bir yalandır… üstelik böyle bir dünya çok can sıkıcı bir yer olur!"


YAZAR HAKKINDA FALAN FİLAN

   Kendisinin yaşadığı bir psikiyatrik tedavi deneyimiyle yazılmış, bu gerçeği iki küçük oğlundan gizlemek için bir süre kitaplarında takma bir ad - Hannah Green- kullanmış olan, ülkemizde henüz pek tanınmayan çağdaş Amerikalı roman ve öykü yazarı Joanne Greenberg’ in, yazara Batı’da büyük bir ün getiren ilk kitabı.

BENİM DÜŞÜNCELERİM NELER?

  Öncelikle şunla başlamalıyım ki kitabı açıp 5-6 sayfa okuduktan sonra ağır ve gerçekçil bir dejavuya maruz kaldım. Bir sonraki satırda neler olacağı hakkında fikrim olabilecek kadar net düşüncelerim vardı. Kitabı daha önce hiç okumamıştım ama kendimi ‘ben bu satırlara nerede rastladım ve yarım bıraktım?’ diye sorguladım. Kitabı 1 yıla yakındır okumak için niyetliydim ve geçtiğimiz ay kitabı edinebildim. Şöyle ki en sonunda 3-4 yıl önce kütüphaneden alıp kitaba başlayıp bir daha okumamış olduğum konusunda karar kıldım.

  Kitap öncelikle bir çırpıda okunup bitirilebilecek bir kitap değil. Yazarın satırlardaki kelime oyunlarından dolayı takılmalarım ve anlamayıp tekrar tekrar okuduğum kısımlar oldu..

  Kitap okurken delilik ve dahilik arasındaki ince çizgide ‘ben hangi taraftayım?’ diye sorgulatıyor. Aslında hepimizin kendi Yr’sine sahip olduğu bir gerçek. Başkalarına hatta kendi kendimize bile itiraf etmekten korksak bile..

“ ‘Acaba’ diyorum ‘benzerleri bizde de varsa ve farkında değilsek..?”


“BANA KİTAPTAN BAHSET”

    Kurmaca bir dünya ile yazılmış fakat aynı zamanda okuru kandırmayan, büyük bir dürüstlükle anlatılan ve hafızalarda yer eden bir akıl hastalığı öyküsü... Sevginin, öfkenin, iç güdüsel tutumların, korkuların irdelendiği, ‘normal’ insanlar ve ‘akıl hastalarının’ tutumları ve düşünceleri arasındaki farkları gösteren ve bir ‘akıl hastası gibi düşünebilmeyi’ anlamayı  sağlayan bir yapıt.
   Şizofreninin o akıl almaz ‘zeki’liği.. Delilik ve dahilik arasındaki ince çizgi ve inanılmaz bir hayal gücü… Tüm bunları kendi benliğinde barındıran 16 yaşındaki genç kız, Deborah.
   Yer yüzü dünyasında kendi zekasıyla alay edilircesine söylenmiş o küçük yalanlara, acımasızlıklara karşı zehirlenmiş, bunların neticesinde Yr krallığı olan kendi dünyasını kurmuştur. İki yüzlülükler ve sahtekarlıklardan dolayı soluğu kendi dünyasına çekilmekte bulmuştur. Yr krallığında yer yüzü dünyasındaki bireylerin birer parçası ve kendine ait dili, tanrıları vardır. Bir süre sonra bu iki dünyanın çatışması üzerine yabancılaşma ve gerçekten kopma sürecine girmiş, kimlik kavramını yitirmiştir. İnsanların tutumlarından dolayı tanık olduğu şeylerin sebeplerini kendisine yükleyerek kendi benliği ile verdiği savaş anlatılmaktadır. Deborah hem fiziksel hem zihinsel olarak yok olma aşamasına gelmiştir. Hayatlarında kızına yardım etme zorunluluğu duyan ve nerede nasıl hata yaptık, ne eksikti diye sorular sormaya başlayan anne babası onu bir ‘akıl hastanesi’ne yatırmaya karar vermiştir. Deborah burada Dr.Fried’in ona tedavi için uzattığı dürüst ve dostça el ile adım adım aynı zamanda iki ileri bir geri giderek verdiği zorlu savaşa, genç kızın ‘var gücümle’ diyerek dünyaya tutunma çabasına tanık oluyoruz. Bir akıl hastasının ona söylenen sözü nasıl gördüğünün ve bunlardan kurtulmaya çalışmasının hikayesi.


SON SÖZLER

  Dünya üzerinde ve toplumumuzda insanlar ve anne babalar; birbirlerine ve çocuklarına, onların zekalarını hafife alarak ‘küçük’ yalanlar söylemekten kaçınmıyorlar. İşte bu eserde de bir çocuğun tam dünyayı anlama ve tanıma, ‘bir yere aitlik oluşturma’ aşamasında, çocuğa söylenen yalanlar, iki yüzlülük ve kurmacalar yüzünden dünyadan kopmasına, yanlış tanımlamaya sebep oluşuna şahit oluyoruz.
   ‘Akıl hastalarına’ sıkça söylenen –her şey güzel olucak- yalanının, psikiyatri kitaplarında yer alan kalıplaşmış ifadeler ve yönergelerin yanlışlığı sorgulanmalıdır.  

                   ……………………………………………………………

Eğer insan ruh sağlığı ve davranışları ile ilgileniyorsanız bir şeyleri daha iyi kavramanıza yardımcı olacak bir kitap. Söylemeliyim ki yazarımızın dili edebi bir dil. Sizde bu güzel romanı okuduysanız buraya veya bookstagram üzerinden bana yorum bırakmayı lütfen unutmayın! J

İletişim bilgileri;
-Mail: seymanur.usta.123@gmail.com
-Bookstagram: instagram.com/seymaisreading
-Twitter: twitter.com/SeymaBuffay
-İnstagram ve snapchat: @tambirseym

2 Mart 2016 Çarşamba

Carlos María Domínguez’in Novellası: Kağıt Ev


Kağıt Ev
Yazar: Carlos Maria Dominguez
Türler: Edebiyat \ Tarihi Roman-Öykü 

   "Çoğunlukla bir kitaptan kurtulmak ona sahip olmaktan daha zordur. Kitaplar, sanki asla geri dönemeyeceğimiz bir anın tanıkları gibi, bir ihtiyaç ve unutkanlık anlaşmasıyla tutunurlar insana. Oysa orada kalmaya devam ettikleri sürece onları birbirine yamadığımızı zannederiz."

  Latin Amerikanlı yazar Carlos María Domínguez’in novellası... Kitapların kaderiyle bağlanan hayatlar…
  
  Buyurun kitabın konusundan bahsedeyim biraz. ‘1998 ilkbaharında Bluma Lennon, Soho’daki bir kitapçıdan Emily Dickinson’ın Şiirler’inin eski bir baskısını aldı ve ilk köşe başında, tam ikinci şiiri okumaya başladığında bir arabanın altında kaldı.’ diye başlıyor kitap. Kitaplara olan tutkusuyla hastalıklı bir adam çıkıyor karşımıza.
Şöyle ki bir adamın kitaplarla olan bağını anlatıyorlar, biz de dinliyoruz. Carlos Brauer'in ve onun -bir edebiyat profesörü olan- Bruma Lennon'la olan gizemli ilişkisinin, bu ilişkinin gün yüzüne çıkmasına neden olan bir Joseph Conrad cildinin, kitap ve okuma aşkıyla dolu yaşamların hikâyesi... Sürükleyici öykü bir nevi deliliğe övgü.

  Okurken nefis bir öykünün içerisinde buldum kendimi. Kitap sevdasının varabileceği boyutlar ne güzel de anlatılmış. İlk başlarda kitapta bahsedilen yabancı yazarlardan dolayı okumakta biraz zorluk çekmiştim. Kağıt Ev bir oturuşta okumak için ideal, tadımlık bir kitap. Fakat her ortamda okunabilecek bir kitap değil fikrimce. Sakin kafayla okumak daha güzel olacaktır. Yalnız kitabı okumadan önce Joseph Conrad'ın Gölge Hattını okumuş olmayı dilerdim. Eğer sizde kitaplara benim gibi büyük bir sevgi besliyorsanız, kitabın öyküsü sizi peşinden sürükleyecektir. Bu arada içeriğinin yanında kitap kapağı da güzel. Kitap okumayı sevenlerin çok seveceği kitap.

  Eğer siz de Kağıt Evi okuduysanız yorumlarınızı benimle paylaşmanızdan büyük mutluluk duyarım.
İletişim bilgileri;
-Mail: seymanur.usta.123@gmail.com
-Bookstagram: instagram.com\seymaisreading
 Beni tanımak için linke tıklayınız: https://instagram.com/p/BB2gIaglzoX/

  

25 Şubat 2016 Perşembe

Harry Potter ve Zümrüdüanka Yoldaşlığı

Harry Potter ve Zümrüdüanka Yoldaşlığı
Yazar: J. K. Rowling
Türler: Kurgu, Fantazi, Gençlik edebiyatı

Merhabalar.. Lütfen yazıyı sonuna kadar yani alttaki açıklama bölümüne kadar okuyunuz.

Arkadaşlar şöyle ki ben Harry Potter serisini okumaya geçtiğimiz yıl başladım. Daha önceden başlamayı dilerdim. 'izlemeden önce okumak' gibi prensibine sahip olduğum için henüz serideki okumadığım kitapların filmini izlemedim. Tabi seriye başlamadan önce karakterleri az da olsa tanıyor, biliyordum. Seriye yeni başlayacaklara sesimi duyurabiliyorsam şunu söylemeliyim. Kesinlikle ilk önce izlemeden okuyup; o sahneleri, ayrıntıları zihninizde kendi hayal dünyanıza göre canlandırın. Hele ki benim gibi spoiler yemeden okumaya başladıysanız o hazzı hiçbir şey vermiyor. Seri müthiş güzelliklere sahip. Benim tabirimle " O kadar güzel ki ağlamak istememe sebep oluyor." Seri, ilk iki kitapta 'çocuk kitabı' hazzı verse de 3.kitapta yavaş yavaş daha çok ilgi çekici ve sürükleyici hal almakta. Açıkçası yazarın oluşturduğu bu büyük, örtüşen, kusursuz ütopyayı ben kendi hayal dünyamda, zihnimde oluşturamazdım. Zümrüdüanka Yoldaşlığına tam 7 gün önce başladım ve 1114 sayfayı dün bitirdim. Açıkçası o kadar sayfayı yoğun vakitte bu kadar kısa sürede nasıl okudum şaşkınlık içerisindeyim. Günde 350 sayfa civarı okuduğum da oldu, bazı günler hiç okumadığım da oldu fakat genellikle günlük 100 sayfayı rahatlıkla aştım. Öncelikle söylemeliyim ki olay örgüsü gerçekten başarılı ama bir süre sonra olayları takip ederken karıştırdım. Kitapta sıkıldığım tek bir satır hatırlamıyorum. Şunu söylemeliyim ki kitabın sayfa sayısı gözünüzü korkutmasın ki serinin zaten kolaylıkla akıcı bir şekilde okunduğunu biliyorsunuzdur. Her gün okumak için kitabın kapağını açmadan önce üşenmek gibi bir sorunum vardı. Ama bir kere açıp başlayınca sayfaların hızla akıp geçtiğini ve o üşengeçlikten eser kalmadığını göreceksiniz. Yazarın dili, yazış biçimi ve çevirmenin temiz kusursuz çevirisi sayesinde sayfalar akıp gidiyor. Kitabı okurken kendinizi verdiğinizde -ki hayranlıkla okumak ayrı bir tat- sayfalarda tanık olduğunuz duyguları kendiniz yaşarken buluyorsunuz. Yeri geldi yüzümde defalarca tebessüm oldu yeri geldi -daha çok kitabın sonlarına doğru- göz yaşlarımı tutmam imkansız hal aldı. Bir şekilde kendinizi kitabın içinde buluyorsunuz. Hele ki okurken bir yandan da Hedwig's Theme dinliyorsanız -serinin büyük bir kısmını öyle okudum- duygularınız coşuyor ve 'Büyük adam Dumbledore!' nidalarıyla Hogwarts'a uçma isteğinizi bastırmanız imkansız hal alıyor.
Şimdi gelin kitaptaki olaylar hakkında konuşalım.

!!!!DİKKAT SPOİLER!!!!

Kitabın başında sonlara doğru yaşanacak olayları fazlaca tahmin edememiş olduğumu fark ettim. Kitaba başlarken Petunia Teyzenin Harry'nin anlattıklarını dinlediği ve gelen çığırtkanı açtıktan sonraki davranışı beni hayli şaşırttı.
Daha sonra birden bire Zümrüdüanka Yoldaşlığı Karargahı ortaya çıktı. Karargahta oldukları süresince gelen kısmı okurken gergin bi moda bürünüyorken Black ailesinin anlatılışını dikkatle okudum. Kreacher konusunda ise kıllanmakta haklıymışım.
Yeni bir karakter Laklak Lovegood yani Luna Lovegood. Heyecanla beklediğim bir karakterdi. Keşke biraz daha fazla yer alsaydı.
Gelelim şölene başlarken Hagrid'i arayışıma ve kulübesinde olmayışı falan. Geri dönüşünde gayet meraklıydım. Dev kardeşi olan Grawp'ı duyunca heyecanlandım.
Yeni karakter Hogwarts müfettişi Dolores Umbridge. Çoğu yerde Umbridge'e karşı sinir krizleri geçirdim. Sonunu hak etmişti, cezasını buldu!
Kitapta etkilendiğim bir bölüm ise Harry'nin Severus Snape'in odasında Düşünseli'nde tanık olduklarıydı. James ve Sirius'un davranışlarına gerçekten öfkelendiğimi hatırlıyorum.
Kitabın sonlarına doğru D.O. ifşa olduğunda yani Dumbledore görevden alınıyorken kaçtıktan sonra uzun süre geri dönemeyecek diye korktum. 'Büyük adam Dumbledore!'
Fred ve George'a gelirsek yine müthiş bir planla karşımızdaydılar. Kendi şaka dükkanlarını açmalarının vakti gerçekten gelmişti.
Bu kitapta Ron ve Hermione daha bir farklıydılar. Ron'un Quidditch takımına katılması... 'Kralımızsın Weasley!' Hermione'nin müthiş zekası ve planları... Ne de olsa 'be like Granger'.
Esrar Dairesinde Harry'nin cesareti ve Sirius'un ölümü. Eğer Harry'nin ailesinden arda kalan tek üyelerin Petunia Teyze ve vaftiz babası Sirius Black olduğunu düşünürsek, Sirius'un ölümü Harry'i derinden yaraladı. Ailesinden sona kalan bu kişiyi kaybetmesi... Söylenecek söz yok. Filmde Sirius ölürken Lupin'in Harry'e sahip çıkma sahnesini izlemek için sabırsızlanıyorum. R.I.P. Patiayak.

İki gün içerisinde filmi izleyeceğim. Serinin 6.kitabına, okumam gereken 4-5 kitaptan sonra başlamayı planlıyorum.

...........................................................

Bu benim blogdaki ilk yayınım ve bu yazma işine yeni başladım. Gerçekten heyecanlıyım. Yazı boyunca yazım kuralları ve noktalama işaretlerine önemle dikkat ettim. Kitap yorumumu okuduğunuz için çok teşekkür ederim. Eğer siz de okuduysanız lütfen yorumlarınızı buradan veya bookstagram üzerinden bırakmayı unutmayınız.
Öneri ve sorularınız için bana yazabilirsiniz.

Beni tanımak için linke tıklayınız: https://instagram.com/p/BB2gIaglzoX/

İletişim bilgileri;
-Mail: seymanur.usta.123@gmail.com
-Bookstagram: instagram.com/seymaisreading
-Twitter: twitter.com/SeymaBuffay
-İnstagram ve snapchat: @tambirseym



#TarihteBugün Edebiyatımızın değerli yazarlarından Sabahattin Ali (1907) doğdu.